kare (geo) | مربع |
kare kod | رمز تربيعي |
kare kod | كود مربع |
kare kök | جِذْرٌ تَرْبِيعِيٌّ |
kare,hane | مُرَّبَعٌ |
kilometre kare | كيلومتر مربع |
milimetre kare | ملّمتر مربع |
kare (fr,geo) | مربع ، خانة |
kare çevresi (geo) | محيط المربع |
bey,han,kervansaray,kare | خَانٌ (ج) خَانَاتٌ : رِبَاطٌ او عَينٌ في لعب الضَّامة او الشطرمج وما شابهه |
hane,ev,kare,kolon | خَانَةٌ (ج) خَانَاتٌ (كر): او عَينٌ في لعب الضَّامة او الشطرمج وما شابهه |
inşaatlarda kullanılan kesme veya yontma kare taş | حَجَرُ دَسْتُور |
taştan yapılmış kale;kare şeklinde üstü düz bina;köşk;yüksek yapı | أُطُمٌ ، أُطْمٌ (ج) آطَامٌ |
bir adedin kare kökünü alma,kendisi ile çarpımından meydana gelen aded (5x5 =25 gibi) | جُدَاءٌ |
bir sayının kendine çarpımından hasıl olan sayı,dokuz üçün kare kökü veya ikinci kuvvetten köküdür | مَجْذُورٌ |
uzun boylu iri adam,ahmak adam,kötü ahlakı adam,fena adam | بِرْشَاعٌ : بِرْشِعٌ |
uzun boylu iri adam,ahmak adam,kötü ahlaklı adam,fena adam | بِرْشِعٌ ، بِرْشَاعٌ |
fasık,abdestsiz,sapkın,imansız,azgın,ahlaksız,günahkar,itaat çemberinin dışına çıkan,hakkın emrini tutmayan,abdestsiz,sapkın,fasık adam,hak yoldan çıkan adam,zinakar adam,kafir adam,fasık adam,hak yoldan çıkan adam,zinakar adam,kafir adam | فَاسِقٌ (ج) فُسَّاقٌ و فَسَقَةٌ و فَاسِقُون و فِي القُرْآنِ |
biçimesel (geo) | منشوريّ |
biçme (geo) | منشور ، موشور ، حصاد |
üçgen (geo) | مُثلّث (ج) مثلثات |
radyus (geo) | نصف قطر |
karesel (geo) | مربعي |
çap (geo) | ثقل الأشياء المدورة كالكرة ، عيار ، مكيال ، كيلة ، قطر ، نطاق ، قدر ، بعد ، طبعة، عيار ، قياس ، ثخانة |
yatay (geo) | أفقي ، مواز للأفق |
şakuli (geo) | شاقولي ، عمودي، رأسي ، قائم |
eşittir (geo) | يساوي ، مساوي |
eşit (geo) | مساوي ، متساوي ، معادل ، سوي |
kenar (geo) | شاطئ او ساحل البحر ، شط ، دائر، جنزير المصكوكات ، حاشية (ج) حواشي ، شفا ، حافة ، حرف ، ضلع (ج) أضلاع ، جانب ، هامش ، كنار ، طراز ، وشيع ، طرف ، شفرة ، سيف البحر (ج) أسياف البحر، كنار ، خد ، طرف ، أفق |
yüzey (geo) | سطح (ج) سطوح و أسطح ، مستوي |
sözünde cayan | مُخْلِفُ الوَعْدِ |
sözünde durur | صادق الوعد ، صحيح الوعد |
argo sözünde | فِي الكَلاَمِ العَامِيِّ |
sözünde durmadı | تَرَاجَعَ عَنْ كَلاَمِهِ |
sözünde sağlam | صادق الوعد ،موثوق العهد |
sözünde sadık | موثوق العهد ، صادق الوعد |
sözünde doğrusun | بَرَرْتَ فِي القولِ |
sözünde durmamak | تَبَلْدَحَ : تَبَلْدُحاً |
sözünde durmak | حُسْنُ العَهْدِ |
sözünde hata etti | حَضْرَمَ : حَضْرَمَةً فِي كَلاَمِهِ : لَحَنَ |
sözünde caydı, döndü | رجع او نكل كلامه |
sözünde çok ölçülü | وَزَّانٌ لِكَلاَمِهِ |
sözünde dönmek,bozmak | أَخْلَفَ عَنْ ( إِنَّكَ لاَ تُخْلِفُ المِيْعَادَ ) |
adam sözünde durakladı | أَكَعَّ الرَّجُل فِي كَلاَمِهِ : تَوَقَّفَ |
filan sözünde durmadı | بَلْدَحَ فُلاَنٌ |
hata,kabahat,yanlış,yanlışlık, hata,hata etmek,faul,yanılmak,faul,ıska,galat,günah,suç,doğru olmaya yola kasten yola sehven sülük eylemek | َخَطَأٌ (ج) أَحْطَاءٌ : غَلَطٌ ، : خِطْأَةٌ ، إخطاء الغرض ، خيبة ، إهمال ، عجز عن ، سيدة و يقال خطئ في دينه خَطَأً اذا سلك خطأ عامدا |
bir kimseyi hata ettin diye hataya nisbet eylemek,hatadır ve hata etti demek,hata isnat etmek,bu nesne hatadır diye iddia etmek,yanıltmak,hatadır ve hata etti demek | تَخْطِئَةٌ : تَخْطِئٌ : تَغْلِيطٌ |
ayak kayması ,sürçme ,hata ,düşme ,çökme,tökezlenme,hata ,yanılmaz | عَثْرَةٌ (ج) عَثَرَاتٌ |
Hata hata değildir ama hataya ısrar hatadır | الخطأ ليس بخطأ أما الإصرار علي الخطأ فخطا |
ağızdan kaçan söz,hata,yanlışlık,ayak kayma,sürçme,sapma,ender olan,az bulunan ,hata,yanlışlık,ayak kayma,sürçme,sapma,hata,zelle,ayın son gecesi | فَلْتَةٌ (ج) فَلَتَاتٌ : زَلَّةٌ ، سَقْطَةٌ |
ayak kayması,ayak sürçmesi,sürçme,hata,düşme,çökme,tökezlenme,hata,yanılma,yanıltı,engel | عَثْرَةٌ (ج) عَثَرَاتٌ |
bir kimseyi hata ettin diye hataya nispet etmek,birine hata ettin demek | تَخْطِئَةٌ |
fahiş söz söylemek,saçmalamak,hata etmek,batıl,faydasız şey,önemsiz şey,hata,düşük mal,meta | لَغَاً |
hata etmeklik,hata edicilik | إِخْطَائِيَّةٌ |
kusur,hata,kabahat,yanılma ,kayma,hata,kayma,kayış,zelle,sürçme,kuş kanat salıp havaya uçmak,kuş kaat salıp havaya uçmak,sürçüş,sürçmek,ayak sürçüp tayınmak,hata,sürçme,kusur, | هفْوَةٌ (ج) هَفَوَاتٌ |
konuşmasında yanlışlık,hata eden
kimse,sözünde hata eden adam | رَجُلٌ لَحّانَةٌ : مُخْطِئٌ في كلامهِ |
hata,irapta hata ederek konuşma,lahin,lehçe,dil,zeban,lisan,zeka,anlamak,aksan,lehçe,lugat,dil,makam,marş,nota,nağme,ses,melodi,usul üzere olan ezgili ses,beste,müzik,hata,makam,ırlamak,ünlemek,ündemek,anlamak,yanılmak,yörelmek,güzel sesle ırlamak,beste,nağme ile olan avaz,ton,hata,irapta hata ederek konuşma,lahin,aksan,lehçe,lugat,dil,makam,nota,nağme,ses,melodi | لَحْنٌ (ج) أَلْحَانٌ و لُحُونٌ و في القرآن الكريم |
doğru yoldan ,hidayetten uzaklaşmak,sapmaya ve azmaya neden olacak şey,hata,yol azgınlığı ve hata ve günah,gümrahlık, | أُضْلُولَةٌ (ج) أَضَالِيلُ : البُعْدُ عَنْ طَرِيقِ الحَقِّ و الهُدَي و الرشَّادِ |
yanılmak,hata etmek,rast ve sevab olmayan yola gitmek,sülük eylemek,yanıltmak,hata etmek,yanlışlık etmek,ok hedefi şaşırmak,bir kimseyi hataya düşürmek
| إِخْطَاءَ (ج) إِخْطَاءَاتٌ: خاطِئَةٌ : تَخَاطُؤٌ |
balçıkta sürçmek,kayılacak yer,hata etmek,suç işlemek,yanılmak,kaymak,hata,sıyrınacak yer,hata etmek,suç işlemek,yanılmak,kaymak | زَلَلٌ |
onu kahr etti,ezdi,mağlup etti,eziyet etti,işkence etti,zülüm etti,incitti | إِضْطَهَدَهُ : قَهَرَهُ و أَذَاهُ , جَارَ و غَلَبَ عَلَيْهِ و سَحَقَهُ وعَذََّبَهُ |
onu metih etti,övdü,ev safını zikir ve tadat etti,vasf etti,yüceltti,tazim etti | أَثْنَي عَلَيْهِ بالخَيْرِ و مَجَّدَهُ : مَدَحَهُ |
parayı tezyif etti,taklit etti,kalpazanlık etti,sikkeye hile kattı,sikkeyi kalp etti | زَيَّفَ الدَّرَاهِمَ : زَافَهَا |
onu teşvik etti,kındırdı,tahrik etti,kışkırttı,provake etti,dürttü,terğip etti | إِسْتَحَثَّهُ : حَثَّهُ و إِسْتَفَزَّهُ |
onu razı etti,hoşnut etti,memnun etti,itabını izale etti,giderdi | أَعْتَبَهُ : أَرْضَاهُ وأزَالَ عَتَبَهُ |
hakkı tanıdı,itiraf etti,ikrar etti,izan etti,boyun etti | بَخِعَ بِالحَقِّ بُخُوعاً و بَخَاعَةً |
hakkı tanıdı,itiraf etti,ikrar etti,izan etti,boyun etti | بَخِعَ بِالحَقِّ : إِعْتَرَفَ بِهِ |
hakkı tanıdı,itiraf etti,ikrar etti,izan etti,boyun etti | بَخِعَ بِالحَقِّ بُخُوعاً و بَخَاعَةً ، ل |
hakkı tanıdı,itiraf etti,ikrar etti,izan etti,boyun etti | بَخِعَ ـَـ بُخُوعاً و بَخَاعَةً بِالحَقِّ |
arkadaşına isyan etti,zülüm etti,tecavüz etti,tahkir etti | أَبَزَ بِصَاحِبِهِ : إِعْتَدَي عَلَيْهِ |
onu tahrip etti,sabote etti,mahv etti,viran etti | خََرَّبَهُ |
ihbar etti,jurnal etti,ispiyon etti,müzevvirlik etti | وَشَي بِهِ |
hadisi tedvin etti,kayıt etti,yazdı,topladı,derledi,deftere geçirdi,tescil etti | دَوَّنَ الحَدِيثَ الشَّرِيفَ |
onu teyit etti,muhkem etti,pekiştirdi,takviye etti,sağlamlaştırdı,sabit kıldı,kuvvetlendirdi | آكَدَهُ : أَوْكَدَهُ |
batılı yok etti,ortadan kaldırdı,sildi,mahv etti,hükümsüz kıldı,iptal etti | أَزْهَقَ البَاطِلَ : مَحَاهُ و أَزَالَهُ و أًبْطَلَهُ |