filana boyun uzattı,filana boyun verdi,filana boyun kesti | إِنْقَادَ و تَوَاضَعَ لَهُ و عَظَّمَهُ و أَطَاعَهُ و سَلَّمَ نَفْسَهُ إِلَيْهِ |
filana yazık,vah vah filana ! | وَاهاً عَلَي فُلاَنٍ ! |
filana yazık ! | وَيحاً لِفُلاَنٍ ! |
filana boşandı | تَكَلَّمَ بِمَا فِي ضَمِيرِهِ و أَبْدَاهُ و تَشَفَّي مِنْ غَيْظِهِ |
filana giydirdi | أَثَّلَ : تَأْثِيلاً فُلاَناً : كَسَاهُ |
filana uğradı | مَرَّ بِفُلاَنٍ |
filana uydu | تَأَدَّبَ بِأَدَبِ كَذَا أَوْ بِأَدَب فُلاَنٍ : إِقْتَدَي بِهِ |
filana uydurdu | إِسْتَتْبَعَ فُلاَناً |
filana verdi | أَهْنَأَ فُلاَناً : أَعْطَاهُ |
filana yakışmaz | لاَ يَزْكُو لِفَلاَنٍ : لاَ يَلِيق |
filana ağlaşıyor | يَتَبَاكَي لِفُلاَنٍ ، لِيَتَحَنَّنَ عَلَيْهِ |
filana inandım | وَثِقْتُ بِفُلاَنٍ |
filana itiş ! | إمزح مع فلان ! |
filana sövdü | لَحَا فُلاَناً سَبَّهُ |
filana benzedi | حَكَي فُلاَناً : شَابَهَهُ |
uykusuzluk | قِلَّةُ النَّوْمِ |
uykusuzluk | سَهَرٌ |
uykusuzluk | أَرَقٌ |
uykusuzluk | سهر ، أرق ، سهاد |
uykusuzluk | أرق ، سهر ، سهاد ، جفاف ، قلة النوم، نعاس ، عدم نوم ، سهر ، يقظة |
uykusuzluk ,uyuyamamazlık | سُهَادٌ |
uykusuzluk,uyuyamamazlık | أَرَقٌ : إِمْتِنَاعُ النَّوْمِ |
uykusuz olmak,uykusuzluk | سَهَرٌ : أَرَقٌ |
uykusuzluk arız olmuş | أصابه الأرق اي السهر و قلة النوم |
filana uykusuzluk arız olmuş | أَصَابَهُ الأَرَقَ اَيْ السَّهَرُ و قِلَّةُ النَّوْمِ |
uyku kaçmak,araklaşmak,uyanıklık,uykusuzluk,uyuyamamazlık | سَهَرٌ |
uykusuzluk ve yolculuğa sabır eden,Suavi | سُعَاوِيٌّ |
ayıklık,uykusuzluk,uyanıklık,uyku kaçmak,araklaşmak,uyuyamamazlık | أَرَقٌ |
sidik ve bok,idrar ile dışkı,uykusuzluk ile bıkkınlık | أَخْبَثَان : بَوْلٌ و غَائطٌ ، سَهَرٌ و ضَجَرٌ و فِي الحَدِيثِ |
bir kimsenin gece uykusu kaçmak,uykusuzluk,uyuyamamazlık,gece uyuyamamak,uyanıklık,uykusuz olmak | أَرَقٌ : سَهَرٌ ، سُهَادٌ : ذَهَابُ النَّوْمِ لَيْلاً |
dağ,arız engel,seren,teşhir eden,sunan,arıza,manken,sunucu,bulut,,arız olan,engel,engebe,arıza,dağ,azı dişlerle ön dişler arasındaki yer | عَارِضٌ (ج) عَوَارِضُ: الجبَل.وما بين الثنايا والأضراس: ومنه قيل للمرأة: «مَصْقُولٌ عَوَارضُها» والعارِض: ما عَرَض لك |
medd-i arız | مَدٌّ عَارِضٌ |
uykusuzluk arız olmuş | أصابه الأرق اي السهر و قلة النوم |
beyaz arız olmak | شَهَقَ ـَـ شَهْقاً |
filana uykusuzluk arız olmuş | أَصَابَهُ الأَرَقَ اَيْ السَّهَرُ و قِلَّةُ النَّوْمِ |
bir şeye beyaz arız olmak | بَهَقَ ـَـ بَهْقاً |
boşböğüre arız olan bir illet | كُشَاحٌ |
boşböğüre arız olan bir illet | كَشَحٌ |
koyunun dudağına arız olan yarık | ثِغَايَةٌ |
hayvana şişlik arız oldu,uğradı | نِيْطَ الحَيْوَانُ |
bir şeye beyaz arız olmak | بَهِقَ ـَـ بَهَقاً |
taşağa arız olup şişiren hastalık | نَفَخٌ |
deveye(رَثْأَةٌ) dedikleri illet arız oldu | رَثَأَ البَعِيرُ : أَصَابتْهُ رَثْأَةٌ |
uykuda arız olan ağır basmak,kabus | يَرْخفجٌ : كَابُوسٌ |
bir nesne diğer nesneye arız oldu | هَدَفَ لَهُ الشَّيْئَ |
nezle olmuş,grip olmuş,zükama,nezleye uğramış olan,hüşamdide | ثُطَاعِيٌّ : مَثْطُوعٌ : مَزْكُومٌ |
nezle olmuş,grip olmuş,zükama uğramış,nezleli,nezleye yakalanmış,düşük oğlan | مَزْكُومٌ : مَثْطُوعٌ : ثُطَاعِيٌّ : مَثْؤُوطٌ |
kul olmuş,köle olmuş,kulluk altına alınmış | مُتَيَّمٌ و قال الشاعرُ : بانت سعاد فقلبي اليوم متبول متيّم آثرها لم يفسد مكبول |
nezle olmuş,grip olmuş,zükama uğramış | مَثْؤُوطٌ : مَزْكُومٌ |
kaybolmuş,telef olmuş,gitmiş,yok olmuş | تَوٍّ ، تَاوٍ |
nezle olmuş,grip olmuş,zükama uğramış | مَثْطُوعٌ : ثُطَاعِيٌّ : مَزْكُومٌ |
yeni olmuş,yakın zamanda olmuş | قَرِيِبُ العَهْدِ |
toslanmaktan ve süsülmekten ölmüş ve murdar olmuş erkek hayvan,yenilmesi şeran haramdır | نَطِيحٌ |
toslanmaktan ve süsülmekten ölmüş ve murdar olmuş dişi hayvan,süsülmüş,süsüşmekten ölen hayvan,yenilmesi şeran haramdır | نَطِيحَةٌ (ج) نَطْحَي و نَطَائِحُ و فِي القُرآنِ الكَرِيمِ |
korkudan şaşa kalan,sersem,şaşkın,çok susamış,pek arık ve lağır,verem hastalığına uğramış,verem olmuş,çok koşmadan yorulup yüzü simsiyah olmuş deve | بَحِرٌ : مُتَحَيِّرٌ |
korkudan şaşa kalan,sersem,şaşkın,çok susamış,pek arık ve lağır,verem hastalığına uğramış,verem olmuş,çok koşmadan yorulup yüzü simsiyah olmuş deve | بَحِرٌ : مُتَحَيِّرٌ ، مَسْلُولٌ |
kırgıl kimse ki sakalının akı karasına karışmış ola, kırgıl olmuş kimse, saçına aklık karışıp saçı kırgıl olmuş kişi | أَشْمَطُ |
olgun,olgunlaşmış,pişmiş,gelişmiş,olmuş,yetişmiş,kemale ermiş meyve,kızarmış meyve,kıvam ve kemal bulup köynemiş ve olmuş olan her meyve | يَنِيعٌ : يَانِعٌ |
dalga boyu aşmış ha bir karış olmuş ha bin karış olmuş | إن الموج إرتفع قدر القامة سواء أكان هذا الإرتفاع شبرا واحدا او ألف شبر |
harap,viran,ören,viran olmuş,harap olmuş yer,ıssız,yıkılmış,bozulmuş,viran,yıkık | يَبَابٌ (فار) : خَرَابٌ |