anası Arap babası acem olan deve,buğur deve,iki hörgüçlü Horasan deve,buğur devesi,tülü deve,buğur deve,iki hörgüçlü deve,bısırık deve | بُخْتٌ : بُخْتِيٌّ (م) بُخْتِيَّةٌ (ج) بَخَاتِيّ و بَخَاتِيَ وبخَاتٍ : |
anası Arap babası acem olan deve,buğur deve,iki hörgüçlü Horasan deve,buğur devesi,tülü deve,bisrek deve,Arap v Acemden doğmuş olan deve,Buxti | بُخْتٌ : بُخْتِيٌّ (م) بُخْتِيَّةٌ (ج) بَخَاتِيّ و بَخَاتِيَ وبخَاتٍ : |
iklim,bir yerin abuhavası,hava durumu,abuhava,deve çöktürecek yer,deve ıhdıracak yer,deve çökecek yer,deve ağılı,ikametgahı,konak | مَنَاخٌ (ج) مَنَاخَاتٌ و أَمْنِخَةُ |
Mekkey-i mükerremeye götürülen kurbanlık sığır ve deve koyunu (أَضحية) derler,Mekkede kurban ettikleri deve,kurbanlık deve,yaşlı dişi deve veya inek,yensiz ve yakasız gömlek,dişi deve,inek | بَدَنَةٌ (ج) بَدَنَاتٌ و بُدُنٌ و بُدْنٌ : النَّاقَةُ اَوِ البَقَرَةُ المُقَدَّمَةُ ذَبِيحَةً فِي مَكَّةَ المُكَرَّمَة ، النَّاقَةُ أَِ البَقَرَةُ المُسِنَّةُ ، ثَوْبٌ للنِّسَاءِ مَشْقُوقٌ لاَ كُمَّ لَهُ و فِي الحَدِيثِ ...وَنَحَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِيَدِهِ سَبْعَ بُدْنٍ قِيَامًا وَضَحَّى بِالْمَدِينَةِ كَبْشَيْنِ أَمْلَحَيْنِ أَقْرَنَيْنِ ...
|
erkek deve,dişi deve,azı dişini yeni yarmış,çıkarmış deve,yük götüren hayvan | بَعِيرٌ (ج) بُعْرَان و أَبْعِرَةٌ و (جج) أَبَاعِرُ و اَبَاعِيرُ و فِي القُرْآنِ الكَرِيمِ ...وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ قَالُوا يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي هَٰذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا وَنَمِيرُ أَهْلَنَا وَنَحْفَظُ أَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ ذَٰلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ... |
ayıplamak,deve uyuzolmak,deve kuşu bağırmak,deve uyuz olmak | عَرَّ ـُِـ عَرّاً و عَرَاراً |
ifk ve iftira etmek,bühtan etmek,deve deve dikenini yemek,yerde deve dikeni çok olmak | أَعْضَهَ : إِعْضَاهاً |
kısır olduğundan semiz ve tavlı olan deve;hırsız;cimri,soylu deve;eti pek ve sıkı deve | أَصُوصٌ (ج) أُصُصٌ |
o deve ahvalini iyi bilici olan,deve sahibi,deve ve koyunlara bakmakta halıkn en mahiri ve ustasıdır | هُوَ مِنْ آبَلِ النَّاسِ |
tükürük,bir cins hurma ağacı,has ve güzide deve,cins deve,soylu deve | بُصَاقٌ : بُزَاقٌ ، بُسَاقٌ |
yeyni ve yüğrek deve kuşu,genç deve kuşu,erkek deve kuşu,keler,ağır yürüyüş | هَيْقَلٌ : ظَليم ، ضبّ |
Mekkey-i mükerremeye götürülen kurbanlık sığır ve deve koyunu ( أَضحية) derler,Mekkede kurban ettikleri deve,kurbanlık deve,kara sığır | بَدَنَةٌ (ج) بَدَنَاتٌ و بُدُنٌ و حدثنا سهل بن بكار حدثنا وهيب عن أيوب عن أبى قلابة عن أنس - وذكر الحديث - قال ونحر النبى -صلى الله عليه وسلم... بيده سبع بدن قياما وضحى بالمدينة كبشين أملحين أقرنين...
|
deve kuşunun yavrusunun çıkardığı yer,deve kuşu yavrusunu çıkarmak için eştiği yer,deve kuşunun kumlukta ki yumurtlama yeri | أُدْحِيٌّ : أُدْحُوَّةٌ (ج) أَدَاحِيُ : مَوْضِعُ بَيْضِ النَّعَامِ و تَفْرِيخِهِ ، مَبِيضُ النّعَامِ فِي الرَّمْلِ |
deve adımlarını deve kuşu gibi atıp çabuk gitmek,acele etmek,tozuyarak koşmak,deve kuşu gibi ayaklarını atmak | وَخَدَ ـِـ وَخْداً و وَخِيداً و وَخَدَاناً |
ürkmek,deve kırda kurtulup kaçmak,karanlıkta koşarak gitmek,çok hiddetlenmek,gazaba gelmek,çöküp oturmuş deve birden bire fırlayıp kalkmak,adamcıl deve insana hücum etmek veya hücum için davranmak | إِسْتَأْوَرَ : إِسْتِئْوَاراً |
deve yavrusunu veya inek yavrusunu işstediği vakit emsin diye annesiyle beraber gönderdi | أَرْجَلَ وَلَدَ النَّاقَةِ او البَقَرَةِ : أَرْسَلَهُ مَعَ أُمِّهِ يَرْضَعُ مَا شَاءَ |
deve yavrusunu düşürdü | أَصْبَغَتْ النَّاقَةُ : أَلْقَتْ وَلَدَهَا |
deve yavrusunu düşürdü | أَدْهَفَتْ النَّاقَةُ: أَجْهَضَتْ و أَسْقَطَتْ و أَجْهَفَتْ وَلَدَهَا |
deve yavrusunu düşürdü | أَجْهَفَتْ النَّاقَةُ |
deve yavrusunu düşürdü | أَجْهَضَتِ النَّاقَةُ وَلَدَهَا أَيْ أَسْقَطَتْ فَهُومُجْهَضٌ و جَهْضٌ و مَجَاهِيضُ |
deve yavrusunu düşürmek | أَدْهَفَ : إِدْهَافاً |
deve yavrusunu düşürdü | أَصْبَغَتِ النَّاقَةُ : أَلْقَتْ وَلَدَهَا |
deve yavrusunu düşürdü | صَبَّغَتْ النَّاقَةُ : أَصْبَغَتْ : اَلْقَتْ وَلَدَهَا |
deve yavrusunu düşürmek | أَجْهفَ : إِجْهَافاً |
kuş yavrusunu yemlemek | زَقْزَقَ : زَقْزَقَةً |
keler yavrusunu avlamak | إِحْتَسَلَ : إِحْتِسَالاً |
canavar yavrusunu yaladı | لَسَدَتْ الوَحْشِيَّةُ ولدها : لَعَقَتهُ |
yaramaz köpeğin yavrusunu saklama | لاَ تَقْتَنِ مِنْ كَلْبِ سُؤٍ جَرْواً... |
dişi devem yavrusunu özledi | وَبَأَتْ نَاقَتِي إلَي فَصِيلِهِ : حنت |
dişi deve yavrusunu arzuladı | أَدَّتْ النَّاقَةُ |
filan kimse arkadaşını itibardan düşürdü,gözden düşürdü,rezil etti | عَرَّ فُلاَنٌ صَاحِبَهُ |
onu galata düşürdü,yanıltıya düşürdü | أغْلَطَهُ: أَوْقَعَهُ فِي الغَلَط |
onun hakkını veya kıymetini düşürdü,hakaret etti,horladı,küçümsedi,adam yerine koymadı,kötüledi,tepeden baktı,itibarını zedeledi,kıymetten düşürdü,azarladı,ayıpladı,önem vermedi,ihmal etti | أَزْرَاهُ و بِهِ و عَلَيْهِ |
düşürdü | أوقع |
nesneyi düşürdü | أَطَرَّ الشَّيْئَ : أَسْقَطَهُ |
düşürdü,oldurdu | أَوْقَعَ |
onu düşürdü | أَنْدَرَهُ : أَسْقَطَهُ |
düzeyi düşürdü | خَفَضَ المُسْتَوَي |
onu düşürdü | أَرْدَاهُ : أَسْقَطَهُ |
onu düşürdü | أَوْقَعَهُ : جَعَلَهُ يَقَعُ و يَسْقُطُ |
elinden düşürdü | أَسْقَطَ فِي يَدِهِ |
eliyle düşürdü | إِعْتَثَمَ بِيَدِهِ : أَهْوَي بِهِ |
faizleri düşürdü | خَفَّضَ الفَوَائِدَ |
onu düşürdü | أَحْرَضَهُ : أَسْقَطَهُ |
itibardan düşürdü | أَسْقَطَ مِنَ الإعْتِبَارِ |